benden adam olmaz

bi’ yağmur bekliyordum
yağdı
bi’ yağmur bekliyorum

____

sana bakadurdum
biliyorum dedi gözlerin
sevinçli sustum

bazı,
bakarım camdan dışarı
tramvay geçer
otobüs geçer
adamlar,
kadınlar
geçer…

zaman geçmez.

August ist der Monat…

August ist der Monat mit den höchsten Temparaturen in Berlin. Aylardan şubat. 15 tatil eziyet olmuş. Almancadan bir gelmiş, dönem ödevi almışım. Oh Maria diye bir kitabı ezberlemekteyim. Sabahları guten morgen diye uyanıyorum. Bir de kalorifer bozulmuş, donmaktayım. Nein Daaaavut, August ist der Monat değil hiç de…

Prag’da İnsancıklar – I

Giysileri eski ve kirli. Saçları keçeleşmiş ve pislikten grileşmiş. Dizlerinin üzerine çökmüş. Dirsekleri yerde, avuçları birleşmiş. Yüzü ellerine değiyor. Öylece hiç kıpırdamadan duruyor köprünün üzerinde. Önünde ters çevrilmiş bir şapka, içi boş…

Yarım saat sonra aynı köprüde aynı adam. Hiç kıpırdamamış belki de… Önünde ters çevrilmiş şapka, içi boş…

____

İrem’in eski kırmızı Uno’suna bavullarımız ancak arka koltuğu yatırınca sığmıştı. Son sürat Ankara’ya gidiyorduk. Teypte “her gün bir parçamız kopar yolcukluk boyunca…” İrem sattı o arabayı. İkimiz de başka işlere taşındık. Ankara’nın o yazki – belki her yaza benzeyen – bunaltıcı sıcağı ve hafta sonu gitgelleri kaldı geriye.

____

Bugün 23 Nisan, neşe dolmuyor artık insan. Çünkü büyüdük… Bugün benim için evden çıkıp da bir sürü insanın arasına katılmak zorunda olmadığım, akşama kadar pinekleyip uyuşuk uyuşuk oturabileceğim bir tatil günü. Dahası yok.

Küçüklüğümün 23 Nisanları ile ilgili hatırladığım tek şey var: Hep yağmur yağardı. Bu anıyı ben mi uydurdum, yoksa her yıl aynı gün yağmur mu yağıyordu bilmiyorum. Ama bugün yağmur yok. Sıkı bir rüzgar, karşıdaki okulun cephesine asılmış, Atatürk’ten başka herkese benzeyen Atatürk posterini dalgalandırıyor. Hava güneşli bugün. Son yıllarda hep böyleydi. Ya mevsimler değişti, ya da ben çocukluğuma dair hiç olmamış anılar uyduracak kadar yaşlandım artık.

Her durumda bu “yağmurlu 23 Nisan” olgusunu, saati yüzlerce lira olan deli doktorlarında birine anlatsam, çocukluğumdaki mutsuzluğun sebeplerini irdelemeye başlar sanırım. Oysaki ben çocukken mutsuz değildim. Ama bu mutlu olduğum anlamına da gelmez tabii ki. Ben bu skalada ne ekside ne artıdaydım. Sıfır noktasından sapmadım hiç, orijine saplanıp kaldım. (Matematik okumak zayıf hissiyatımı daha da mı köreltti acaba? Belki de bu, hayatımın en büyük hatasıydı…)

____

Işıklar yanması lazım, dedi çaycı kadın.

Hiçbir yeri otomatik olmayan çayomatik kazanının fişi takılı değilmiş, ondan bahsediyordu.

Evet ışıkların yanması lazım, çaycı kadın, ışıklar yanmalı… Tüm ışıklar hep yanmalı…

____

Nehir,
akıp gider…………
Adam,
bakıp durur.

____

yağıyor…
iyi…
hiç değilse
ıslanmak ihtimali var…